Roma, İtalya'nın başkenti. Dünyanın en güzel şehirlerinden biri Roma. Aşıkların kenti, dünyayı yönetmiş bir İmparatorluğun temsilcisi, en büyük dinlerden birinin merkezi. Roma, görkemli binaların, geniş caddelerin ve onların açıldığı büyük meydanların- insanların kaynaştığı, sürekli beraber oturdukları, trafikten uzak bir yaşamı paylaştıkları o meydanların- kentidir. Roma'ya gittiğinizde her sanatın en görkemli örnekleriyle karşılaşabilirsiniz: Resim, heykel, mimari... Kentin dört bir yanını kaplayan ve insanların yaşadığından emin olamadığınız han kapılı binalar, o binaların tepelerinden sizi gözetleyen melekler, azizler, İsa, Meryem, papalar ve diğerleri... Büyük kiliseler, katedraller, kocaman görkemli anıtlar, İmparator için yapılmış devasa bir anıt... Din'e dair bir çok şey, egemenliğe dair onca şey... Hepsi Roma'nın içindedir. Tüm bunlar, korkunç bir güzelliğe sahiptir. Tanrılar, Azizler izler sizi. Kutsal "Romanın" imparatorları sizi gözlemektedir. Ve tüm bunlar, bütün bunlar birleşir de Campo dei Fiori oluverir. Giordano Bruno'nun canlı canlı yakıldığı, bir Roma oluverir. Galileo Galilei'yi ev hapsinde gözeten kiliseye dönüşür Roma. Devasa binalar, devasa heykeller sizi her an kontrol altında tutar. Tanrı yahut Devlet, her şeyi görür, zaten kafanızı kaldırdığınızda size baktıklarını göreceksinizdir. Bir halkı kontrol altında tutmak bu kadar kolaydır, bunun güzel gözükmesi işten bile değildir. O heykelleri yaptıranlar ki, akılı mahkum etmiş, sürgün etmiş, öldürtmüş, işkenceye tabi tutmuş, korkutup kaçırmıştır.
Aklın, şanslıysa, kaçabildiği yer ise, İnsan'ın Yeniden Doğuşu'nun kutlandığı, Rönesans'ın merkezi Floransa'dır. Floransa'da kocaman denebilecek tek yapı, kent için abes ile iştigal durumunda kalan Duomo'dur. Yani kentin büyük katedrali. Meydanlar dar sokaklar ile bağlanıt birbirine, daha güvende hissedersiniz mermerden çok ahşap yoğunluğu olan o organik evlerin arasında. Kapıları kendi evinizin kapısı gibidir. Tepelerden bakan o kutsal kahramanlar yoktur bu kentte. Floransa bir uygarlığın ateşlerinin ilk atıldığı yerdir ve o uygarlık Aklın Uygarlığı'dır. Michelangelo'nun, Da Vinci'nin, Galilei'nin, Dante'nin, Boccaccio'nun, Machiavelli'nin, Donatello'nun şehridir Floransa. Özgür Düşünce'nin, iktidara karşı, baskıya karşı, zihni paslatan tüm etmenlere karşı bayrak açtığı noktadır. Bir yerde Roma tarihtir. Floransa ise, geçmişe baş kaldıran akıldır. Floransa ve Roma kentlerinin mimarisi, yapısı, tarihi, heykel ve resim geçmişi, şehirlerin tasarımı izin veriyor bize, Roma'yı özgür düşüncenin karşısında, Floransa'yı ise onun ta kendisi olarak soyutlamamıza.
Roma, hala başkentidir, İtalya'nın. İtalya'da sokaklarda bir kaç çeşit polis dolaşıyor. Göçmenler fişleniyor, sokaklarda Mussolini bardakları, tişörtleri satılıyor. Güçlü bir sağ ittifak, yabancı işçilerin haklarını kısıtlamak vaatleriyle iktidara geliyor. Floransa ise küçük bir şehir, Uffizi Müzesi, Galileo Müzesi, Davud heykeli ile ufak bir kent. İçinden Arno nehri geçiyor. Bir Çinli resim yapıyor Floransa'da. Bir Mağripli gitar çalıyor geceleri. Bir İtalyan poster satıyor. Turistler gelip gidiyor, insanlar hayatlarını idame ettirme çabasında. Floransa, Roma'nın başkenti olduğu bir ülkenin, küçük bir kentidir yalnızca.