23 Mayıs 2010 Pazar

Naiflik Üzerine

Okuyucuya geç kalmış notumdur bu. Aslında ikinci yazının bu olması gerekirdi. İnsanların bu blogu saçma bulması, boşuna takip etmesini engellemiş olur; çoğu kişinin zamanını çalmış olma yükünü omuzlarımda hissetmezdim.

Bu yazıda size 'naif'i anlatacağım. Bu yazıda size "naif"i savunacağım.

Naif, aslında naiflikle suçlanan kişi, çağının algısından etkilenmemiş kişidir. Çağının algısını kanıksamamış ve en basit şeye şaşırıp üzülebilen, en basit şeyi bile sorgulamaktan yerinmeyendir. Onun için, hayatında hiç etkisi olmayacak bir canlının ölümü rahatsız edici olabilir. Tüm dini ve vicdani duygulardan arındırılmış bir şekilde bile bir sineğin yaşamına son vermekten çekinebilir.

Naif, profesyonel spora harcanan paradan rahatsız olabilir. Vejeteryan olur, sanki onun et yememesi hayvanların ölmesini engelleyecekmiş gibi. Yaptığı şeyler, bir şey adınadır ama kendisi içindir de. Naif, ona gelecek eleştirilere karşı kendini savunamaz belki; fakat, bu kendi iç tutarlılığını sağlayamayacağı anlamına gelmez. Her zaman kendisi için bir cevabı vardı, bu cevap haklı bir cevaptır da.

"Bakın görmüyor musunuz?"der Naif- çıldırdığını düşünenler çıkacaktır. "İnsanlar, bombaların altında can veriyorlar. Çocuklar açlıktan ölüyorlar. Madenlerde göçüyor bazıları, bazıları sokak ortasında vuruluyor."

Naif'i savunuyorum; fakat, bana bile, saçma geliyor bazen. Saçma da değil de, anlayacağınız, naif geliyor. Ben kabul ediyorum, zihnim ambulans kapısı açılmadığı için veya yolda giderken açıldığı için ölenlerle; düşüncesi yüzünden yakılanlarla; artık bakmaya bile gerek duymadığım üçüncü sayfa cinayet, tecavüz, taciz haberleri ile; güvencesiz işi yüzünden hayatını kaybedenlerle; anlamsız savaşlarda hayatını kaybedenlerle yoğrulmuş. Hiç bir şey bana korkunç, söylenesi gelmiyor. Şaşırılası, şok olunası bir şey yok benim için sanki. Ama kabuğumu kırmalıyım, bunu normalim yapmamalıyım.

Naif'i anlatıyorum, Naif'i size savunuyorum. Naif'i kendime savunuyorum, Naif olmayı deniyorum.

Naif'i suçlamayın. O bir aptal değil; o boş konuşan, malumu ilan eden değil. O bize kaybettiğimiz insanlığı hatırlatan belki de, belki de o insanlığımızın ta kendisi. O hayretle bakmamız, karşısında oturup ağlamamız gereken olayları bize "gündelik" olarak sunan, manipüle vicdanımıza karşı, kaybettiğimiz "insanlığın" sesi.

Bu blog, naiflikle yazılmaya denenmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder